Sunday, 22 January 2012

Şehr-i Üsküdar

Altım deniz.
Üstüm yağmur.
Yüzümde rüzgar.
Bir şehre bakıyorum.
Bir şehre yaklaşıyorum.
Bir şehre giriyorum.
Şehr-i Üsküdar.

Işıklar ve minarelerden bir şehir.
Minareler ayakta. Başları dik.
Gökyüzü bekçileri minareler.

Gece örtünce arzı. Bir ben kalıyorum bana. Saplantılarımı görüyorum içimde. Saplantılarımla yüzyüzeyim. Saplantılarımla dipdibeyim.

Yazma isteğimi dile getiriyorum kendime ansızın. Fırsattan istifade.
Neyi yazmak, niye yazmak.
Bilmiyorum. Yazmak.

Yazamıyorum ve yazmıyorum. Belki de yazmıyorum ve yazamıyorum. Ne yazacağım? Yaşadıklarımı mı? Yaşa(ya)madıklarımı mı? Yaşayamamanın önemli bir itici güç olduğuna kaniyimdir. Vahalar çöllerde belirir. Kıs(tır)ılmış bir ruhun parmaklıklar ötesindeki dünyasıdır hayaller.
Oysa ben hayalleri yazmak istemiyorum. Çünkü hayallerim belli belirsiz. Çünkü hayallerim kısır. Öte yandan hayaller kişiye özel bir lisandır çoğu zaman. İpe sapa gelmez hayaller çoğu zaman.
…   
İçimde bir istek var.
Başka da bir şeyim yok.