Sunday 22 January 2012

Şehr-i Üsküdar

Altım deniz.
Üstüm yağmur.
Yüzümde rüzgar.
Bir şehre bakıyorum.
Bir şehre yaklaşıyorum.
Bir şehre giriyorum.
Şehr-i Üsküdar.

Işıklar ve minarelerden bir şehir.
Minareler ayakta. Başları dik.
Gökyüzü bekçileri minareler.

Gece örtünce arzı. Bir ben kalıyorum bana. Saplantılarımı görüyorum içimde. Saplantılarımla yüzyüzeyim. Saplantılarımla dipdibeyim.

Yazma isteğimi dile getiriyorum kendime ansızın. Fırsattan istifade.
Neyi yazmak, niye yazmak.
Bilmiyorum. Yazmak.

Yazamıyorum ve yazmıyorum. Belki de yazmıyorum ve yazamıyorum. Ne yazacağım? Yaşadıklarımı mı? Yaşa(ya)madıklarımı mı? Yaşayamamanın önemli bir itici güç olduğuna kaniyimdir. Vahalar çöllerde belirir. Kıs(tır)ılmış bir ruhun parmaklıklar ötesindeki dünyasıdır hayaller.
Oysa ben hayalleri yazmak istemiyorum. Çünkü hayallerim belli belirsiz. Çünkü hayallerim kısır. Öte yandan hayaller kişiye özel bir lisandır çoğu zaman. İpe sapa gelmez hayaller çoğu zaman.
…   
İçimde bir istek var.
Başka da bir şeyim yok.

Monday 2 May 2011

gibi gibiyim gibiyim gibi gibiyim...

gerçekten bir yolculuk olduğu için midir ki yaşam, her yola koyulduğumda beni üzerine düşündürüyor. ve cevapsız bırakıyor.

nereye?

gerçekten bir cevabım yok. kendi cevabımı veremiyorum en azından.
ve bu durum ile ilgili gerçekten canımı sıkan birşey var ki; o da bu durumun gerçekten canımı sıkmaması.

sıkışmış hissediyorum. güpegündüz üsküdardan beşiktaşa geçerken bir klostrofobi atağı örneğin...

içimde belli belirsiz bir birşeyler yapmak isteği. aslında belirsiz olan istek değil sanırım, belirsiz olan ne yapacağım kısmı, ne yapmak istediğim kısmı. içimdeki istek vücut bulup, libas giyinip insana karışamıyor. benimle bile yan yana omuz omuza gelemiyor.

içimde gibi, düşüncemde gibi... gibi gibi...
belli belirsiz ve gibi. kendimi nitelemek için kullanabildiğim sıfatlar bunlar işte. aslında çok da iyi anlıyorlar beni.
zayıf sıfatlar olmalarına rağmen beni  nasıl da alabildiğine ortaya koyuyorlar.

belli belirsiz bir gibiyim ben.

Tuesday 29 March 2011

benzemez kimse sana.

başka şeye benzemiyor ruhun susuzluğu. ne çeşme suları, ne meyve suları ne de okunmuş sular fayda vermiyor bu susuzluğa. uçsuz bucaksız uzanan bir çölde bitmeyen bir arayış benimkisi. tekrarlanan bir aldanış. vahalara daldırıp kum yutturuyor nefsim. suya dilenen dudaklarımın çatlaklarına kum taneleri doluyor. dilime çamurun tadı geliyor, dişlerimde bir taşı ısırmanın hissi...

gül güneştir yüzün.

gündüzü sever çocuklar. 
neden? 
beyoğlunda bir gece yarısı 
görülmez sokaklarda bir çocuk 
elinde bir bez bebek, ayağında patlak bir top ya da. 
görsemde kanmam cüssesine zaten 
şekeriyle birlikte çocukluğu da alınmış elinden 
biçare farketmeden. 

büyümek. 
büyüdükçe neler değişir. 
ne artar küfede ne eksilir . 

neden çocuklar güneşe aşık, 
adamlar karanlığa müptela 
neden?

believe, be alive

inanmak insanlara
gözlere inanmak
gülüşlere
omuzlara inanmak

bir davaya inanmak
davalara inanmak
sadece inanmak
boyluboyunca inanmak
inandım

biraz asi
biraz fevri

kış ortasında çırılçıplak bir ağaç
yalınayak bir dilenci
anlaşıl(a)mamak

belki de anlatamadım
kimbilir
anlayamadım

ama denemek
haddince ve usulünce
vazgeçmek
insanca
insana dair

dişlerini bileyen bir hüzün anlaşılamamak. 

Saturday 12 February 2011

karşıla(ş)mak

selam.

varoluşsal ve dışavurumsal bir mesele bu. yazmak aynı anda ikisidir benim için. sadece yazmak değil, aslında sanatsal, bilimsel ve felsefi tüm çabalar bir varolma mücadelesidir, ya da var olmaktır başlı başına. bitkisel ve hayvansal yaşam göstergelerinin dışında ve üstünde, insani bir vasıf ve belki bir ihtiyaçtır dışavurum. bu yüzden düşünen ve üreten insan; edilgen bir varlıktan etken bir varoluşa yükselmektedir bence. zaten var edilmişliği, var olmaya çevirmek az şey değil. insan olmak az şey değil çünkü.

fakat tek başına dışavurum ile bitmiyor maalesef. her dışavurulan düşünce ya da duygu bir iletidir, ve bir muhataba müştak ve mahkumdur. bu  noktada okuyucu ya da seyirci devreye giriyor.
yani sen.
bu yüzden beni anlayan bu girizgahı yazdım sana. sen olmasan çünkü, ben olamam.
bilmiyorum farkında mısın. şu anda bu satırları okurken, beni var ediyorsun.

teşekkürler.